4 Aralık 2023 Pazartesi

Bir Filozofun Rüyası

 Rüyamda kaldırımın kenarında yol kısmında yerde oturuyorum. Yan taraflarımda park etmiş arabalar var. Benim bulunduğum yerde iki araba park edecek şekilde boşluk var. O halde etrafa ve yola doğru bakıyorum. Bir anda biraz ilerde arabanın arkasından bir köpek beliriyor. Köpek siyah renkli ve saldırgan halinde olduğunu fark ediyorum. Bana doğru hırlayarak yaklaşıyor. Saldırıda bulunacağını anlıyorum. Ve yerden kalkmak istiyorum. Köpek saldırdığı anda yerde oturur halde olmam savunma yapamayacağımın endişesi içinde kalkmaya davrandım o da ne kalkamıyorum. Bedenim yere veya bir şeye bağlı olma durumu yoktu fakat kalkamıyordum. Köpek bana doğru bir iki metre yaklaştı ve dişlerini göstererek saldıracağı sinyalini tekrarladı. Kalkmaya çalışıyorum, kalkamıyorum. Bedenimde bir rahatsızlık yok. Kollarımı yere tutuyor ve ayaklarımla yukarı kalkmaya çalışıyordum ama kalkamıyordum. O an büyük bir stres yaşayamaya başlıyorum. Köpeğin bu halde saldırması karşısında savunmam zayıf kalacaktı. O halde iken hareket sınırlaması ile kendimi korumam çok zordu. Ayakta iken kaçma şansı varken gerekirse ayak ve kollarım ile savunma yapabilirdim. Stres içindeydim. Tehlike bana doğru geliyor ve ben bir şey yapamamamın korkusu ve endişesi içindeydim. Telaşlanmaya ve endişelenmeye başlamıştım. Can havliyle etrafıma baktım. Yanımda duran bir taşı fark ettim. Hemen onu alıp köpeğe fırlattım. Hızla ve rastgele fırlattığım için köpeği yıldıramamış ve kaçıramamıştım. Köpek hırlarken ve üzerime doğru ilerler iken, ben stres ve bedenimde sıkışmışlık hissiyle bir den uyandım. Uyanınca kabus gördüğümü anladım ve büyük bir rahatlama duydum. Hemen kalktım ve bir bardak su içtim. Hala kabusun etkisi az da olsa devam ediyordu. 

Kabusu neden gördüğüm üzerine düşünmeye başladım. Hemen fikirler zihnime üşüştü. 

Bu kabusu görmemim iki nedeni vardı. 

Birincisi bu günlerde birbirine saldıran vahşi hayvanların videolarını çokça izlemiştim.  Hayvanların birbirine saldırılarını içeren her çeşit ve cins olarak ilginç çekimleri izledikçe Youtube izleme isteğimi sürekli körüklüyordu ve ben de hayır demeyip izliyordum. Aslanlar ile sırtlanlar, yılan ile kuşlar, Ayılar ile köpek, diğer ayılar, kaplanlar, kediler ile diğer vahşi hayvanlar gibi bir çok olasılık ve kombinezon saldırı ve yaralama, öldürme videoları izlemiştim. Bu videoları izlerken canlılık hakkında yeni fikirler araştırıyor ve tespitler yapıyordum. Yeni fikirler ve tespitler  yaptım da. Yeterince izlediğimi fark edip izlememeye başlamıştım. Bir kaç gündür de izlemiyordum. 

Bu videolarda birbirine saldıran hayvanlar içgüdü ile davranıyorlardı. Beslenme ve üreme iç güdüleri hakimdi. Bazen üstünlük kurma göze çarpıyordu. Hayvanların birbirleri ile mücadelelerinde ilk göze çarpan hangi evrimsel sırada oldukları idi. Etçiller otçulların üst versiyonu olarak onlara saldırıyor, otçullar beslenme olarak bitkileri gördükleri için etçillerin kendilerinden beslenme evrimini anlayamıyorlardı. Anladıkları tek şey onların kendilerine saldırdıkları ve kaçmaları gerektiği idi. Etçil otçula etkili saldırdığında otçul artık kendini kaderine bırakıyordu. İnsan olarak bu olayda kimden yana olmamız da ilginç bir durumdur. Zaman zaman etçilden yana oluyor, bazen de otçul dan yana oluyorduk. Bu durum bir çelişki gibi dursa da insanlık türü etçiller içinde en kalabalık ve karmaşık bir tür olması nedeniyle insanlık kendisinin diyalektiğinde her iki durumu da yaşamaktaydı. insanlığın kendi arasındaki çekişmesi cana kasıt değildi, ekonomik ve hakimiyet üzerine idi. Toplumsal katmanların oluşması sürekli değişiyor, savaşlar ise de beslenme üzerine değil hakimiyet üzerine sürekli devam ediyordu. Doğada birbirine saldıran hayvanlar, evrimsel saldırı organlarını ve savunma organlarını kullanmaktalar. İrilik, beden büyüklüğü de bir savunma niteliği taşımakta. İriliğe ve saldırı gücüne karşı rakiplerin kalabalık halde olması da bir denge unsuru kurmakta. Tek aslan bir sırtlanı bertaraf eder iken, bir aslana karşı sırtlan sürüsü aslanı zor durumda bırakabilmektedir. Aynı şekilde tek aslan, yaban öküzü sürüsünün içinde hayatı kaybetme riskine girmektedir. Güçlü bir yaban öküzü ile zayıf bir aslanın ölümüne mücadelesi de ilginçtir. Aslan yaralanmasına ve halsiz kalmasına karşın hala güdüsünün hizmetinden çıkamayıp hala yaban öküzüne saldırmaya devam etmesi ilginçtir. Saldırma güdüsünde ısrar etmesi kendini koruma güdüsünü (Ayrılma, kaçma) bastırdığı görülmektedir. Kan kaybında ve halsiz düşen aslan düştüğü yerde kalırken yaban öküzü kaçtığı yerden gelerek saldırmaktadır. Yaban öküzünün başarılı olduğunu anladığı saldırıya devam etmesi aslanı mekandan uzaklaştırmak üzerine ve dominantlık güdüsünün etkisiyle hareket ettiğini söyleyebiliriz. Yaralı ve halsiz aslan ise kaçmaya gücü kalmamış olduğu yerde dinlenip kendine gelmeye çalışmakta ve mekanı terk edememektedir. Yaban öküzünün kaçıp tekrar gelmesini de takip etmektedir, gelince de saldırmaya çalışmaktadır. Saldırı ve kaçma refleksel dürtü hareketleri yaban öküzü ile aslanda farklıdır. Yaban öküzü mekan ve hakimiyeti bakımından aslana saldırırken, aslan ise gitmeye hali olmaması yönünden avının kendisine saldırmasına karşı saldırı ile tepki vermektedir ve hala avını alt edip yeme dürtüsü ölme dürtüsünün tetiklediği kaçmayı yapamamasına hakim olmaktadır. Ya avını öldürecek ya da avı tarafından öldürülecektir. Bu durum ender rastlanan avın avcıya saldırmasına bir örnektir. 

Bir avcı olarak etçil otçula saldırır, bu saldırısında açlık dürtüsü ön plandadır. Açlık dürtüsünün içinde istek bulunur, saldırma ve avını öldürme isteği, sonrasında ise beslenme ve doyum hazzı gelecektir. Açlığın acısından kaçınmak için avına saldıracak bu saldırısını dürtüsel olarak arzulayacak, isteyecektir. Ve harekete geçecektir. Bu konuda dürtü ve eylemleri sıraya alalım, temelden ve göründen başlayalım, sonra görünenin öncesini, anını ve sonrasını inceleyelim. Böylelikle canlılığın ve doğanın temel ilkelerini bir adım bile olsa ilerlemiş olacak ve doğada değişmeyen ilke ve canlılık yasalarına yaklaşacağız. Buna artı bilgiler ekleyerek insana da gelmemiz olanaklı olabilecektir. 

Avcı ve av ikileminde otçul bitkilere karşı avcı konumundadır. Etçillere göre ise av konumundadır. Böylelikle doğada av ve avcı ayırımına farklı bakabiliriz. Avcı ve av durumları değişebilmektedir. Otçul hem avcı hem de av olmak durumdadır. Bir etçil ise avlanırken avcı başka bir etçil tarafından avlanırken av olabilmektedir. Dolayısı ile doğada av ve avcı sabitliği değil değişkenliği bulunmaktadır. Genel durum olarak av ve avcı ikilemi yanlış değildir. Fakat avın ve avcının durumu sabit değildir. Av avcı, avcı ise av olabilmektedir. Hegel insanlık geçmiş tarihini efendi köle diyalektiğine değinirken elbette doğruyu söyler iken daha fazlası ise efendi ile kölenin sabit kalmadığına ilerleyebiliriz. Bu ikilemi bir yerde eriterek birleştirebiliriz. İnsan hem efendi hem de köledir, bireysel ve toplumsal olarak. Efendi ve köle hiyerarşi belirtir. Hiyerarşi yani kendi deyişimle katman canlılığın doğasında zaten bulunmaktadır. Sadece insan ve topluma özgü değildir. Diğer canlılar arasında da genetikten gelir. Çünkü katman oluşması bulunduğumuz dünyanın fiziksel koşullarından da gelmektedir. Canlının doğada varlığını sürdürmesi için mekan ve olanakları da sıraya koymalı veya onun mücadelesini vermelidir. Canlılar arasındaki farklar ve yetiler katmanların oluşumunu başlatır. Av avcı davranışlarının temeline inmeye devam edelim. Avcı açtır, açlık dürtüsü ona acı verir. Ve o acıdan kaçmak için avlanmaya doğru hareket eder. Avlanması ve açlığını gidermesi gereklidir. Avcının bedeni avcıya acıyı hissettirmektedir. Bunu kimyasal olarak yapar ve zihne sinyalleri yollar, mideden başlayan ve beyine giden etkiler ile. Bu acı avcıyı kuşatır, avcının başka bir şey hedeflememesine sadece avına kilitlenmesine neden olur, otomatik bir pilot gibi, ateşlenmiş bir füze gibidir. Avcı avını kovalar veya hazır bulur ve yer. Avcı acıdan kaçınmak için avına saldırır. Bu saldırma eyleminin altında kendi içindeki acıdan kurtulmak ve avını yeme hazzında ulaşmak amacındadır. Çünkü avını her lokma yedikçe acı azalacak yerini hazza bırakacaktır. En sonunda doyumla gelen acıdan geçici bir süre bile olsa tümden kurtulacak ve bunun rahatlığın hissedecek ve yaşayacaktır. Burada hazzın aslında acıdan kurtulmak olduğu görülmektedir. Eylemleri başlatan acıdır aslında haz değildir. Haz acıdan kurtulma halinde ortaya çıkar. Peki burada arzu, istek nerededir. İşte arzu veya istek acıdan kurtulmak amacında saklıdır. Avcı acı çekmektedir ve avına yönelerek bu acıdan kurtulacağını bilmektedir. İşte avcının ava yönelme eylemine istek veya arzu diyebiliriz. Dolayısı ile istek ve arzu ara bir dürtüdür. Bir bağdır. Acıdan kurtulma için eyleme geçme veya onun planını yapmadır. Avcı acı ile ava yöneldiğinde bedeninde değişimler olur kimyasal olarak, beden avcıda istek arzu haliyle eylemi kazandırdığının sinyalini alınca başka salgı ve hormonları devreye sunmaktadır. Veya avcı av isteği ve arzusu ile eyleme geçtiği için beden yeni salgı ve hormonları devreye sunar ve açlık acısını bastırır. Avcı eyleme geçip de avını yakalayamaz ise eylem sırasındaki salgılar acıyı azalttığı için sakinleşir ve avlanmayı sonraya erteler ve aç olarak dinlenmeye çekilir. O arada beden yedeklediği varsa yağları yakar ve tokluk vererek acının devam etmesini engeller. Bedenin açlık sonucunda açlık salgı ve hormonlarını sunmasında amaç veya etki avcının avına yönelmek haliyle arzu ve istek eylemine aktif etmek için yapmaktadır yoksa açlık sinyali bedenin yedeğine yönelme tetikleyici midir bu saptanabilir. İkisi de olabilir. Dikkat ederseniz saldırma  ve avcı üzerinden acıyı, hazzı, istek ve arzunun temellerine ilerledik. Şimdi av üzerinde gidelim aynı olguları değerlendirerek.

Av olan otçul açlığını gidermiş merada dolaşmaktadır. Avcının kendisine yöneldiğine karşı tecrübeleri bulunmaktadır. Bir çok kez ondan kaçmak zorunda kalmış ve her an tetikte olmak zorundadır. Bu durumda avcı ava acı vermektedir. Bu acı korkudan gelmektedir. Av olacak canlı avcıdan korkmaktadır ve sürekli bir tehdit ediliyormuşçasına yaşamaktadır, koklama ve görme duyularını sürekli aktif tutma zorunluluğundadır. Bu durum uzun sürede avda stres oluşturmak da ve acıya dönüşmektedir. Av avcı nedeniyle acı çekmektedir haliyle. Avcı yaklaştığında acıda artacaktır av üzerinde ve kaçma eylemine girip acıdan kaçmaya başlayacaktır. Bu durumda avcı saldırarak haz peşinde yani açlık acısından kurtulmak amacında ve isteğinde iken av ise avcı ile gelen ölüm korkusu acısından kaçmaktadır. Av acıdan kaçarken eyleme dönüştürme amacı isteği ve arzuyu belirtir, kaçma isteği ve arzusu burada dürtüye dönüşmüştür artık çünkü sürekli avcıdan korunmak üzerine bir yaşam inşası geliştirmeye çalışmak korkunun dürtü haline gelmesine yol açmıştır. Refleksel hale dönüşmüştür zamanla kaçma davranışı, acıdan kurtulma isteği ve arzu da bunun içine kalmıştır, saklıdır. Av avcıdan kaçtığını hissedince bir haz duyar, acıdan kurtulmuştur belli bir süre. Ta ki avcının tekrar kendisine yönelmesine kadar. Avcıyı kokladığı veya gördüğü anda acısı başlar ondan kurtulmak için kaçar istek arzu saklı olarak ve kurtulduğunda acı biter haz başlar. Acı ve hazın birbirine bağlı olduğunu görmekteyiz. Arzu ve istek ise acının canlıdaki  etkisi ile ondan kurtulma amacına yönelik eylem planı yapması ve eyleme geçmesidir diyebiliriz. Gözlemlerimizde saldırma ve kaçma eylemleri görünen temel kısım olarak ele alabiliriz. Bu temelin nedenlerine ve tetikleyicilerine baktığımızda ikisinin de acıdan kaçma hazza ulaşma istek ve arzularının bedenin fiziksel etki- tepki ile oluşturduğun fark etmekteyiz. 

Canlılık için saldırma-kaçma, acı- haz, istek, (arzu, istenç) dürtülerinin temellerine ve oluşma şekillerine indik. Bu konunun insan ve kültürleri yönüyle artı özellikler ekleyerek açıklayabilme olanağımız oluşmakta. Temelin üzerine kültür inşasının gelişmesini değerlendirerek bunu yapabiliriz. Bu konu felsefemizin ana konularından biri ve geniş bir konu olduğu için nöronlardaki yerine (rafa, dosyaya kaldırıyorum) sabitliyorum ileride tekrar başvurmak üzere.

Bir  Ayı ile kaplanın mücadelesi de ilginç bir konudur. iki etçilin kavgası (kaplanın etçilleri de av olarak görmesi de etken) yavrusunu korumaya çalışan ayı ise kavgada üstün gelmesi ve kaplanın kaçmasına direnç göstermesi beklenen durumdur. Hayvanların ölüme tepkileri çok kesin ve kısa olarak oluşa ve gelişmeye bırakmaları yaşarken güdüleri ile varken ölürken de kaderlerini sorgulama şansları da bulunmamaktadır. Kısa ve kesin sona hazırlar. Boğazına bir aslan dişleri geçmiş impala sadece son nefesini almaya devam etmektedir. Aslan ise avının nefes borusun tıkayarak ölmesini beklemektedir. Otçul için bitki direnç göstermez. Otçul bitkiyi hazır bulur ve hemen kopararak yemeye başlar. Etçil ise otçulu hazır bulmaz, onun yakalaması gerekmektedir. Yakalayınca öldürmesi gerekmektedir. Yakaladığı otçulu canlı canlı yemeye başlayan ilkel etçiller ise yaşayan ama kaçamayan otçulu ölmüş kabul ederek yemektedirler. Etçiller kalabalık oldukları için yeterince veya daha fazla ve hızla yeme yarışına, rekabetine girerler. Otçulu öldürme becerilerini kazanmamışlardır. Avın kaçma yetisi eksikliğini fark ederek ondan parçalar koparmaları yolu ile zaten kan kaybından öleceğini hesap etmeleri de düşünülebilir. Canlı canlı yenmekte olan otçulun yapabileceği hiç bir şey yoktur, o da yaşamına son nefeslerle beklerken ölümü kabullenmiştir. Canlılıkta aktarım bulunmaktadır. Canlı diğer canlıyı kendi bedenine katmaktadır. Otçul bitkiyi, etçil otçulu bedenine aktarmaktadır. Bitkinin veya hayvanın ürettiği veya çıktısı da beslenme zincirine girmektedir. Meyve, bal ve yumurta gibi örneğin.  

Kabusu görmeme neden olan izlediklerim değildi. 

Yatarken yeni aldığım polar üst giyeceği idi. Bu poların sürtünmeyi engelleyici özelliği nedeniyle uyurken dönme hareketlerimi kısıtlamıştı. Kışa girerken iki yorgan altında sağ veya sola dönerken polar giysi bana engel olmuş ve rahatça dönememiştim. Uyurken sağ veya sola dönmek bedenin refleksel bir hareketi idi. Kan dolaşımını kolaylaştırmak için bunu yapmakta idi. Bedenin uzun süre bir şekilde uyurken kalması yatağa haliyle yerçekimine baskı yaptığı bölgelerde kan akışı yavaşlamakta ve sağlıklı uzun kan dolaşımını engellemektedir. Bu halde iken bilinç devrede olmadığı için beden refleksel davranıp dönme davranışa girer. Bedenin dönmesi polar yüzünde rahat olmadığı için hafıza ve hayal gücüm beni uyandırmak için kabusu devreye sokmuştu. Gündemdeki en yakın kabus hayvan saldırı videoları idi. Uzaktaki vahşi hayvan saldırılarını rüyamda işlemesi için bir gerekçe bulamamıştı çünkü ben şehirde yaşıyordum ve onlarla karşılaşma riskimin olmadığı biliyordum. Fakat iş yerime giderken bir iki başı boş gezen köpeğin hırlamaları ve benim de tepki verme davranışımı hafızamdan hayal gücü yolu ile rüyama getirmiş, projeksiyon edercesine sunmuştu. Polar yüzünden uyurken dönememe mi, yerden kalkamama şeklinde yansıtmış ve hırlayan köpeği de bana doğru ilerlerken hayal ettirmiş rüyama getirmişti. 

Hemen giysimi değiştirdim. Uyurken sağa sola rahat dönebileceğim bir eşofman üstü giydim ve uykuya daldım. Rahat bir uyku ile uzun saatler uyuyup uykumu almış bir şeklide hafta sonu rahatlığında uyanmıştım. ilk uykumdan kabusla uyanmam uykumun ilk üç saatinde denk geldiğini hesapladım. Bedenim ilk uykuya yattığında poların sağa ve sola dönmemi zorlaştıran stresli haline üç saat sabretmişti.

Halk dilinde karabasan, çökme tabir edilen kabuslu uykuların neden olduğunu kendi tecrübemle ve yaşayarak ortaya çıkarmış oldum. 

Artık hayalet, cin, şeytan gibi görünmez varlıkların uykularımıza kabus olarak etki ettiği söylentilere ve iddialara ciddiyetle yaklaşmazsınız sanırım. Onların açıklayamadıklarını geleneksel anlatılar hazırcılığına kaçtıklarını tahmin edersiniz umarım.

Tabi ki tüm kabusları bu kadar basit analiz edemeyiz. Bir çok karmaşık ruh halleri ve ilişkilerin karmaşa olduğu hallerdeki karabasanlar karışmış bir yumak gibi olsa da ilke aynıdır. 

Korku duyarak yaşadıklarımızın ve uyku sırasındaki sorunlu hallerimizin kabuslara neden olduğunu söyleyebiliriz ilke olarak.

Bir filozof rüya görürse kendi değerlendirir, çünkü kendisini en iyi tanıyan kişi odur. 

Rüyalarını kendi değerlendirmeyenler ya kendini tanımıyordur ya da ilginç, hoş sohbet, muhabbet açmak için bu yola başvururlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...